Nepal | Manaslu Circuit yürüyüşü

Manaslu dünyanın en yüksek sekizinci dağı. Kendisi Nepal’in Gorkha bölgesi sınırlarında 8163 m‘lik bir dev.

Manaslu Circuit yürüyüşü bizim Nepal’de ilk yaptığımız yürüyüştü, Kasım başında gittik. 14-18 günlük olan rotası 600 m rakımlardan başlayıp 5160 m‘ye çıkan, Manaslu dağının etrafından büyük bir yay çizerek yol aldığınız oldukça zorlu bir rota.

Rotanın ilk günlerinden sonra Tibet sınır bölgesine girildiği için bu bölgede yapılan tüm yürüyüşler gibi özel izinler ve rehber gerektiren bir yürüyüş. Nepal’de aslında Everest BC dahil bir çok yürüyüşü rehbersiz tursuz gerekli izinleri kendiniz çıkartarak bağımsız olarak yapmanız mümkün ve epey bir insan böyle yapıyor. Fakat Tibet sınırına yaklaşılan bölgeler için devletin bazı kısıtlamaları var. Upper Dolpo, Upper Mustang, Kanchenjunga ve Manaslu gibi bölgelerdeki yürüyüşleri yapmak istiyorsanız mutlaka bu bölgeye yetkisi olan bir rehberiniz olması ve fiyatı diğer izinlerden daha pahalı olan Restricted Area Permit‘i almanız gerekiyor.

Nepal'deki belli başlı yürüyüş rotaları

Biz bu yürüyüşü sevdiğimiz bir YouTuberdan görüp niyetlendik. Aslında ilk Nepal’e giderken planımızda yoktu, biz rehbersiz yapılabilecek Everest BC, Annapurna BC, Mardi Himal, Poon Hill ve Langtang yürüyüşlerini yapmayı düşünüyorduk. Ki zaten 3 ay arada 3-5 gün dinlenmelerle ancak yetiyordu. Sonra Katmandu’ya gittiğimizde ne olduysa bir anda karar değiştirdik. Sanırım ilk yürüyüşümüzü rehberli yapmak da cazip gelmişti. Sonradan buna epey pişman olduk, çünkü biz kendi tempomuza alışkın insanlarmışız. Başkasının planladığı bir yürüyüş bize pek uymadı. Zaten deneyimli yürüyüşçüler de olmayan biz için bu yürüyüş birkaç gün sonra ciddi eziyete dönüştü, sonu da pek mutlu bitmedi.

Hazırlık ve izinler

Manaslu Circuit için Katmandu’da trekking firmalarına fiyat sorduk. 14 gün için gidiş-dönüş ulaşım, konaklama ve izinler için toplam kişi başı 900-1500 dolar aralığında fiyatlar verdiler. Fiyatlardan kaynaklı tam vazgeçecekken bulduğumuz bir firma diğerlerinin yarı fiyatını verdi: 465 dolar. Ertesi gün gidip 2 kişi için toplam 900 dolara anlaştık.

Bu yürüyüş için üç izin gerekiyor: ACAP, MCAP ve Restricted Area izinleri. İkişer fotoğraf, seyahat sağlık sigortası poliçelerimiz ve pasaportlarımızın asıllarını firmaya teslim ettik. Firma bizi rehberimizle tanıştırdı ve 3 Kasım 2022’de başlayacak şekilde izinleri çıkarttı.

Firmayla yaptığımız programa göre 14 günün 2 günü otobüs-minibüs yolculukları, 12 günü de yürüyüş şeklindeydi. İlk gün Katmandu’dan yürüyüşün başlayacağı Soti Khola’ya otobüs, yürüyüş bittikten sonra da son gelinen nokta olan Dharapani’den Besisahar’a jeep ve oradan da Pokhara şehrine otobüs. Katmandu’dan çıkıp 2 hafta sonra Pokhara’da olacaktık. Dolayısıyla aynı yere dönmeyeceğimiz için Katmandu’daki hostelden komple çıkmamız gerekiyordu. Yürüyüşte ihtiyacımız olan birer sırt çantası haricindeki diğer eşyaları bir paket yapıp trekking firmasına teslim ettik, onlar bizim arkamızdan Pokhara’da bir hostele gönderdiler.

14 günlük Manaslu Circuit rotası

Yürüyüşten önce Katmandu’dan 10 günlük atıştırmalık da aldık: bisküviler, ekmekler, konserveler, kahve, çay… Katmandu’daki hazırlıklarımızı şu yazıda okuyabilirsiniz:

Nepal | Katmandu rehberi

70 litrelik sırt çantalarımızda 4 mevsim kıyafetleri, uyku tulumları ve bu kadar erzağın yanısıra kamp ocağı, çaydanlık, filtre, güneş paneli ve bir sürü ıvır zıvır da vardı. Koskoca çantalar tepeleme doluydu. Bir öğün yemek parasından tasarruf etmek için çok gereksiz bir eziyet oldu gerçekten. Çantalarımızın biri 15, diğeri 18 kg’dı. Sonraki yürüyüşlerimizde bu istifçilik hatasına bir daha düşmedik ve neredeyse beşer kilo hafiflettik çantalarımızı.

Download file: Manaslu_Circuit.gpx

Rotayı GPX formatında indirmek için üstteki bağlantıya sağ tıklayıp “Save link as” diye kaydedin.

1.Gün | Katmandu-Soti Khola

🚌 140 km

3 Kasım sabahı 05:45’te Thamel’de rehberimiz Lakkumar (Lak) ile buluşup taksiyle otobüs terminaline geldik. Lak, Nepal’in doğusundan Rai etnik grubuna mensup 50 yaşında göbekli ve neşeli birisi. Railer, Tibet-Birman dil ailesinden Rai yerel dilini konuşuyor ve Mundum inancına sahiplermiş. Lak’ın dediğine göre Nepal’in ilk yerleşimcileri ve en köklü toplulukları Railer ve Newarlarmış. Rai dilinde Shewa merhaba demekmiş.

06:30’da otobüse bindik. Otobüs dediğimiz minibüsten biraz büyük bir şey, bagajı yok ve tıka basa insan dolu. Sırt çantalarımız otobüsün üstüne bağlandı. Bir tuvalet bir yemek molasıyla 7,5 saat sonra Arughat isimli son büyük kasabaya ulaştık. 45 dk kadar da orada bekledik ve daha küçük bir minibüse aktarıldık. Yolun sonraki kısmı öncekinden de bozuktu, o da 1,5 saat kadar sürdü. Böylece Katmandu’dan Soti Khola’ya 140 km yolu yaklaşık 10 saatte gelmiş olduk.

Katmandu-Arughat otobüsü. Çantalar tepede.

Soti Khola, Manaslu Circuit yürüyüşünün genel başlama noktası olarak kabul ediliyor. Nadiren rotayı son minibüse bindiğimiz Arughat’tan da başlatıyorlarmış, o zaman bir gün daha ekleniyor. Ya da bazıları da bir gün sonraki köy olan Machha Kola’dan başlıyormuş, o zaman da bir gün azalıyor rota.

Nepal yürüyüş rotalarının çoğunluğunda Tea House denen konaklamalar bulunuyor. Eskiden rotalar ilk yürünmeye başlandığında herkes çadırlarıyla yürürmüş ve kalabalıklaşmaya başladıkça köylüler yürüyüşçülerin konaklama noktalarına birşeyler yiyip içebilecekleri basit yapılar kurmuşlar. Sonradan bunlara odalar da eklenmiş. Bir Tea House basitçe şöyle tarif edilebilir: büyük bir yemek salonu, ortak tuvaletler ve ikişer somyanın bulunduğu odalar. (Yanınızda uyku tulumunuz olmalı, temiz yatak yorgan bulunmuyor). Elektrik olan yerlerde odalarda birer priz bulunuyor, elektrik yoksa prizler ortak salonda. Sıcak duş imkanı olan yerlerde duşlar ekstra ücret, wifi varsa o da aynı şekilde.

Standart Tea House odası

Yürüyüşten sonra genelde yatana kadar yemek salonunda vakit geçiriyorsunuz, bazı yemek salonlarında soba da oluyor. Yemek salonlarında diğer yürüyüşçüler ve rehberlerle sosyalleşebilir, kağıt oynayabilirsiniz. Nepal’de her bölgenin devlet tarafından belirlenmiş standart Tea House menüleri var. Menülerde hep aynı yiyecek ve içecekler oluyor ama fiyatları lokasyonun uzaklığına göre artıyor. Örneğin bitirdikçe tabağınızın yeniden doldurulduğu ve çeşitli olduğu için en çok tercih ettiğimiz Dal Bhat (Mercimek-Pilav-Curry) Soti Khola’da 430 NRP iken, en yakın araç yolundan 8 gün uzakta olan Dharmasala’da 900 NRP oluyor. Son derece adil denebilir.

Soti Khola‘ya vardığımızda direkt kalacağımız Tea House’a yerleştik. Köyün içinde Ncell çekmiyor ama girişinde köprünün orada çekiyordu, ailemizle haberleştik. Odada priz var. Ücretli sıcak duş da vardı ama yapmadık. Akşam Dal Bhat yedik. Burada rakım sadece 700 m, hava ılıman.

2.Gün | Soti Khola-Machha Khola

🥾 13 km
🕒 5 saat

Sabah kahvaltı yapıp 8’de yola düştük. Çıkmadan kahve demleyip termoslara koymuştuk, yolda bir kahve molası verdik. Saat 11:30 gibi ilk asma köprüyle karşılaştık. Manaslu Circuit rota boyunca Budhi Gandaki nehrini takip ediyor. Onlarca asma köprüyle nehrin bir o tarafına bir bu tarafına geçip duruyorsunuz rota boyunca. Biz tabii bu asma köprüye çok ilgi gösterdik, fotoğraflar videolar vs. Sonraki günlerde daha onlarcasını geçeceğiz. Köprüde yemek molası için durduk. Biz acıkmamıştık birşey yemedik, Lak Dal Bhat yedi.

İlk asma köprü

Yürüyüşçülerin çoğu küçük günlük çantalarla yürüyüp diğer eşyalarını taşımaları için taşıyıcılar tutmuşlar. Nepal yürüyüşlerinde rehberden çok taşıyıcı bile görebilirsiniz. Bir taşıyıcı 30 kiloya kadar yükü sırtında taşıyor ve keçi gibi seke seke, birbirleriyle şakalaşa şakalaşa aynı rotayı yürüyor, her akşam eşyalarını yürüyüşçülere getirip sabah tekrar alıyor. Yürüyüşün ilk günü bizi koca çantalarımızla gören boşta olan taşıyıcılar sık sık bize laf attılar, yol yakınken taşıyıcı tutun diye. Biz dinlemedik. Ücretten de ziyade yaklaşım olarak kendi taşıyamayacağı kadar eşyayı yanına almış olma durumu bize ters geldi. Aslında tam da öyle yapmışız yapmasına ama mecburen ite kaka rotayı yürüdük (bir dahaki sefer için ders çıkararak).

Efsane çantalarımız, tavuklar ve köylüler
Manaslu yürüyüşünde taşıyıcılar

İlk gün kısa ve keyifli bir gündü, saat 13:00’te Machha Khola‘ya ulaştık. Tüm molalarla beraber sadece 5 saatlik bir yürüyüş, dolayısıyla keyfimiz gayet yerindeydi. Bir Tea House’a yerleştik. Odada priz var, ücretli sıcak duş var (yapmadık). Tişört ve ayakları yıkadık. Maccha Khola 869 m rakımda, havası ılıman.

Maccha Khola'daki odamız bu rotadaki en iyisiydi

Çantamızdakilerden sandviç yapıp yedikten sonra köyü gezmeye çıktık. Katır damları, kümesler, berber, bakkal, vs ile tam bir köy Machha Khola.

Maccha Khola köyü

Köyden nehrin karşısına asma köprü var ve karşı kıyıda da bir sıcak su kaynağı var. Genç köylüler sabunlarla orada yıkanıyorlar, kadınlar da çamaşır yıkıyordu. Birkaç yürüyüşçü de orada sıcak banyo yapmış, biz gittiğimizde güneş gidiyordu cesaret edemedik. Yapsaymışız iyiymiş çünkü sonrasındaki 8 gün boyunca hiç imkan yoktu.

Sıcak su kaynağı

Köyde Ncell çekmiyor, NTC çekiyordu. Yine gerekli haberleşmeleri yaptık. Akşam makarna yedik.

3.Gün | Maccha Khola-Jagat

🥾 16 km
🕒 8,5 saat

Sabah kahvaltı yapıp 8:15’te çıktık. Mola vermeden Tatopani’ye kadar yürüdük, orada ilk molamızı verdik. Tatopani köyünde yine sıcak su kaynakları var. Çeşmenin başında sabah demlediğimiz kahveleri içip epey hareketli olan köy meydanını izledik. Nepal’in genel seçimlerine 2 hafta kalmış ve bir partinin elemanları köye gelmiş propaganda yapıyorlardı. Tatopani çıkışında çok güzel şelalelerin altından geçtik.

Lak ile şelale keyfi

Kısa bir süre sonra öğle yemeği için durduk. Bu arada bizim Lak başka bir rehberle kanka olmuş olduğu için genel olarak o rehberin birlikte olduğu iki Hollandalıyla da beraber takılıyoruz. Diğerleri yemek sipariş etti, biz çantamızdakilerden yedik.

Yemek için durduğumuz yerde çocuklar

Yolun sonrası çok inişli çıkışlı ve kayalıktı ama güzeldi de. Kendimizi bir anda tropikal ormanların içinde bulduk. Nepal’in yarı tropikal iklimi olduğunu teorik olarak biliyorduk ama insan yine de Himalayalarla tropikal bitki örtüsünü bir arada düşünemiyor.

Tropikal ortamlara giriş

Bu arada bizimle aynı gün yürüyüşe başlayan grupları tanımaya başlamıştık. Çoğusu bizim gibi ikişer kişi, birkaç tane de büyük grup var. Aynı gün içerisinde yürüyen yaklaşık 60 kişi civarı insan vardı diye tahmin ediyoruz. Gruplardan biri 10 kişilik yaş ortalaması 65-70 olan gruptu, ama epey hızlı yürüyorlardı. Grupların gerisinde kalmak her zaman sıkıntı, bir kere dar yerlerde arka arkaya kaldıysanız hepsi geçecek yok fotoğraf yok video çekecek diye bekleyip duruyorsunuz. Daha kötüsü varış yerine büyük gruplardan sonra varmak: Tea House‘larda odalar kim önce giderse ona verildiği için iyi Tea House’larda yer kalmıyor, diğerlerinde de en kötü odalar kalıyor. Gerçi bizim ucuzcu firmanın anlaşmalı olduğu Tea House’lar zaten hep köyün en kötüleriydi de, geç gidince işte kötünün de en kötüsü sana kalıyor.

Henüz yokuşlar başlamadan keçilerle eğleniyoruz

Bir gün önceki yürüyüşün kolaylığından sonra o gün bize çok zor geldi. Çok sayıda asma köprü geçtik, birkaç kez katır sürülerinin içinde kaldık. Köyler arasında tüp, yiyecek, eşya herşey katırlarla taşındığından devamlı katırlar geçiyor. Köprü geçişlerinde katırlar öncelikli, patikalarda da iyice kenarlara çekilmek gerekiyor yoksa çarpıp geçiyorlar hiç durmadan. Bir yerde patika kapanmış olduğundan nehir yatağına kadar inip çıktık, buranın çıkışı dimdik kaya tırmanışı gibiydi, çok yordu. Yara Khola‘ya varmadan önce bir tarafı uçurum bir tarafı sarp kaya olan çok acayip bir yerden geçtik.

Katır öncelikli yol

Jagat‘a (1340 m) hava kararmaya yakın varabildik. Galiba en geç gelen gruplardan biri olmuşuz (65+ grubu bizden öndeydi), zaten resmen sürüne sürüne vardık. Moralimizi bozmadık, çantamızın çok ağır olduğuna karar verdik 🙂

Jagat köyü

Jagat’ta ilk kez Restricted Area denen Tibet sınır bölgesine giriliyormuş. Lak köye girince izinleri işletmeye gitti, bizse direkt kendimizi Tea House’a attık. Köyde NTC çekiyor. Odada priz var, ortak tuvaletlerde de klozet vardı ilk defa. Akşam yemeğinde Dal Bhat yedik ve yattık.

Jagat'ta ilkokul ve duvarda bir yürüyüşçünün kayıp ilanı

4.Gün | Jagat-Deng

🥾 19 km
🕒 9 saat

Sabah kahvaltıdan sonra 7:40 gibi yola çıktık. İnişli çıkışlı bir süre ilerledikten sonra uzun bir basamaklı yokuş çıkarak Philim köyüne kadar geldik.

Asma köprüler <3

Bu arada Lak’ın rota hakkında yaptığı yorumların hiçbir zaman tutmaması konusunu açtık. Lak mesela diyor ki “Köye kadar düzlük, köyden hemen önce kısa bir yokuş var”, halbuki köye kadar onlarca iniş çıkış yapmış oluyorsunuz en sonda dediği kısa yokuş da 1 saatlik bir yokuş. Dedik niye böyle? Lak gülüp “Nepali flat” diye bir terim kullandı. Nepallilerin düzlük dediği buymuş yani, hiçbir yer düz olmadığı için öyle 50-100 metrelik iniş çıkışları komple düzlük diye sayıyorlar.

"Nepal düzlüklerinde" sıradan bir gün

Philim köyünde bu kez Manaslu Conservation Area‘ya giriş yapılıyor. Lak ve diğer rehberler yine izinleri işletmek için gittiler. Biraz dinlendik, sabahtan demlediğimiz kahveleri içtik.

MCAP izinlerini işleten rehberler

Öğle yemeği için Chisopani‘de durduk. Biz yine çantamızdakilerden yedik (çantamızdaki erzak hala yarıya bile inmemişti).

Çanta restorana hoşgeldiniz

Sonrasında bütün gün çok güzel tropikal orman patikalarında yine Budhi Gandaki nehrini izleyerek inip çıktık. Yolda Lak bize bir çalı tipi bir bitki gösterdi, fakir esrarıymış. Yerliler yapraklarını kurutulup sarıp içiyormuş.

Budhi Gandaki vadisi çok güzel

Bu arada bu yol üstünde bulunan Lokpa yerleşiminden bir patika ayrılıyor. Eğer Manaslu Circuit yürüyüşüyle beraber Tsum Valley yürüyüşünü de yapmak istiyorsanız buradan Tibet sınırına çok yakın Mu Gompa‘ya kadar gidip dönüyorsunuz. Aslında bu kısmı yapmak da özellikle çok az ziyaretçinin gittiği ve yerel kültürün daha fazla korunduğu bir bölge olması açısından çok güzel olurdu, ama bunu tercih edince yürüyüşe ekstradan 6-7 gün ve fiyat ekleniyor o yüzden tercih etmemiştik.

Om mani padme hum

Yolda sırt çantaları, bambu bastonları ve kırmızı giysileriyle iki lama (Budist rahip) ve yanlarında LCD televizyon taşıyan bir gence denk geldik. İki gündür yürüyorlarmış, bir günlük yolları daha varmış. Prok köyündeki bir manastırda 2 haftalık bir programları olacakmış oraya gidiyorlarmış. 60 küsür yaşındaki lamalar ve koca televizyonu taşıyan çocuğun çevikliğini çok takdir ettik.

Rehberler ve lama dinleniyor

Gün sonunda nehir yamacında çok küçük bir yerleşime geldik: Deng. Rakım 1860 m. Ahşap avlulu bir Tea House’a yerleştik. Burada elektrik yok, güneş panellerinden sınırlı miktarda elektrik alınıyor. Odalarda priz yok, yemek salonunda ücretli olarak priz kullanılabiliyor. Biz kullanmadık, powerbanklerimiz yeterli geldi. Ortak tuvaletlerde klozet vardı. Bölgede NTC çekiyor. Akşam makarna ve Dal Bhat yedik.

Tea House odamızda kahve ve atıştırma düzeneği

5.Gün | Deng-Namrung

🥾 17 km
🕒 8 saat

Sabah yine 7:40 sularında yola çıktık. İlk birkaç saat çok dik çıkışlar vardı, epey yorulduk.

Deng'de sabah işleri

Arada bir kahve molası verdik. Bur diye bi yerde öğle yemeği için durduk, biz yine çanta restorandan yedik.

Bur'da mola

Bur yerleşimi çıkışında baya ciddi toprak kayması olan bir yerden geçtik. Burası birkaç senedir kapalıymış, yeni açılmış. Nepal yürüyüş güzergahlarında muson mevsimindeki toprak kaymalarından kaynaklı sık sık rota değişiklikleri oluyormuş.

Bu kapılardan görüyorsanız yakında bir köy var

Bugun ilk kez Mani taşlarını görmeye başladık. Bu, Budist köylere geldiğimizin bir işareti. Mani duvarı yol ortasındaysa duvarı sağınıza alarak geçmeniz gerekiyor. Aynı şekilde dua çarklarını da sağ elinizle saat yönünde çevirmelisiniz. Bu arada dünden beri yol arkadaşlığı yaptığımız Prok’taki manastıra giden iki lama ve LCD’ci çocuk Bhijam‘da bizden ayrılıp nehrin karşısına geçtiler.

Dua çarkları saat yönünde çevriliyor

Bur’dan çıktıktan 1 saat kadar sonra Ghap diye tatlı bir kasabaya geldik, bizce yemek molası için daha durulası bir yerdi.

Ghap'ta keyif yapanlar

Sonrasında Namrung için yükselişe başladık. Basamaklar basamaklar… Namrung’a 1 saat kala ormanın serinliklerinde bir yerde bir aile kermes açmış. Börek, çörek, taze elmalar, elma suları, atıştırmalıklar… Elma suyu içtik çok güzeldi.

Hala tropikal bölgedeyiz
Ormanın ortasındaki kermese saldıran yürüyüşçüler

Günün varış noktası Namrung hoş bir kasaba. 2630 m rakımda, güzel de bir dağ manzarası var. Yalnız hava kararınca baya soğudu. Katmandu’dan aldığımız çakma kaz tüyü montlarımızı ilk defa giydik, baya ısıtıyormuş.

Namrung köyü girişi

Tea House’ta akşam yemeğimiz yine Dal Bhat oldu. Yemek salonunda rehberler raksi adlı bir Nepal ev likörü içiyorlardı. Aslında her akşam içiyorlarmış da biz ilk defa gördük. Darıdan yapılıyormuş. Darı dediğimiz mısır değil bu arada, İngilizcesi millet Türkçesi yok galiba, sadece tropikal bölgelerde yetişen başaklı bir bitki. Raksi oldukça ucuz bir içki, özellikle dağ bölgelerinde yaygın, yemekten sonra meze tarzı bir yiyecekle tüketiliyor. Tadına baktık, çok sert geldi pek sevmedik.

Namrung'daki manzaralı Tea House

Namrung’da elektrik var. Odalarda priz var. Köyde NTC çekiyor, hatta girişinde azıcık Ncell de çekiyor.

Yatmadan önce Lak bombayı patlattı. Trekking firmasının programına göre ertesi günü Lho köyünde bitirmemiz gerekiyor. Ama Lak dedi ki, “Firma dönüş için 1 gün yazmış halbuki yürüyüş bittiğinde Dharapani’den Besisahar’a jeep üstüne oradan Pokhara’ya otobüs 1 günden fazla sürer”. O yüzden 1 gün kazanmamız gerekiyormuş, bunu da en rahat yarın yapabilirmişiz. “Yarın Lho köyünde bitirmek yerine Samagun’a devam edelim” dedi. Yapacak birşey yok, tamam dedik.

6.Gün | Namrung-Samagun

🥾 17 km
🕒 8,5 saat

Sabah yine kahvaltı yapıp demlediğimiz kahveyi termoslara koyup 8’de Namrung köyüne veda ettik.

Namrung'da kahvaltı

O gün geçtiğimiz tüm köyler ve manzaralar muhteşem, yol da süper yokuşluydu. Önce Lhi köyü yolunda büyük bir stupaya geldik. Stupa manzarasıyla Lak’ın üç gündür taşıdığı elmaları hafiflettik. Bu arada biz Lak’ın her gün en az birkaç kez (her yorulduğumuzda) çantaları değiştirmeyi teklif etmesine, o ise bizim bunu öfkeli gözlerle reddetmemize alışmıştı. Kahveyi paylaştığımız için en azından termosları taşımak istiyordu ama bu teklifini de hiç kabul etmedik, o da bir köyden aldığı 3 kilo elmayı günlerce taşıyarak bize misilleme yaptı.

Lhi köyünde Mani duvarı

Sonra Sho köyüne vardık. Bu köyler hep Çin’in işgali sonrası göç eden Tibetlilerin köyleri. Dolayısıyla köylerdeki tapınakların tarzı Nepal yerlisi Budistlerinkinden daha farklı. Burada anadil olarak da Tibetçe konuşuluyor, artık köylüler geçerken “Namaste” yerine “Tashi delek” diyoruz. Sho’da kahve molası verdik. Burada ilk kez Manaslu Kuzey zirvesini (7157 m) gördük.

Sho köyü girişi
Sho'da kahve molası

Bulmacaların meşhur “Tibet öküzü” yakı Nepal’e geldiğimizden beri merak ediyorduk. Yak, bufalo benzeri ama uzun tüylü çok büyük ve güçlü hayvanlar ve sadece Himalaya bölgesinde yüksek platolarda yaşıyorlar. Sho köyünden çıkarken ilk kez yakları gördük. Hatta direkt burun buruna geldik. Bir yak ve iki minik yavrusu köy çıkışında otlanıyordu. Çok heyecanlandık, Nuri hemen kamerasını çıkarıp yaklara doğru yürüdü. Lak’ın dur demesine kalmadan yak boğa güreşlerindeki boğanın standart hareketleriyle kafasını eğip ayağını yere sürttükten sonra dört nala Nuri’nin üzerine koşmaya başladı. Nuri direkt geri bastı ama yak hala tehlike olarak gördüğü Nuri’ye aynı şekilde iki salvo daha yaptı, sonra homurdana homurdana dönüp yavrularının yanına gitti.

Kırkılmış bir yak

Yaklar aslında genelde sakin hayvanlarmış. Erkekler çiftleşme döneminde asabi olurmuş. Dişi yaklara ise nak deniyormuş ve tahmin edebileceğiniz gibi yavruları yanındayken saldırganlarmış. Köylüler yakların tüyü ve sütünden yararlanıyorlar ama yak çok güçlü olmasına rağmen bir yük hayvanı değil, çünkü karakter olarak o kadar evcil değil, sağı solu belli olmuyor. Bir de yak ile ineğin çiftleşmesinden olan zhopkyo dedikleri bir hayvan var. Tibetçesi dzo. Yaka göre biraz daha ince yapılı (bufalo gibi), daha kısa tüylü ve kısır olan (katır gibi) zhopkyo yüksek irtifalarda yük taşımada katır yerine kullanılıyor.

Tibet tapınaklarından biri
Tibet işi süslemeler

Sho’dan sonra daha büyük bir köy olan Lho‘ya gelerek öğle molası verdik. Burası yine tablo gibi bir Himalaya köyü, dağ manzaraları, manastırları, köy işleri yapan insanlar… Lho’da sütlü çay içerek yine çantamızdan beslendik. Bu arada sütlü şekerli baharatlı masala çayı yürüyüşlerde en sevdiğimiz içeceklerden oldu.

Lho köyü girişi, arkada solda Manaslu Kuzey zirve
Lho köyü

Normalde bir gün önce plan değişmese o gün Lho’da konaklamamız gerekiyordu. Bu güzel köyü hüzünle arkamızda bırakarak tarlaların arasından taşlık bir yoldan devam ettik. Rakım artmaya devam ettikçe ağaçlar kaybolmaya başladı. Shyala köyüne geldik. Burası platoda kalan büyük bir köy, okul manastır ve çok sayıda yerleşim var.

Shyala köyü

Shyala çıkışında bir miktar daha tırmandıktan sonra Punggen Gompa için yol ayrımı (6 km) ve sonrasında da asma köprü var. Buradan sonrası iniş, büyük Samagun platosuna kadar, sonrası da alabildiğine düzlük. Punggen Gompa 4000 m rakımda meşhur bir manastır. Her dolunayın ilk gecesi Tibet manastırlarında akşam bir seremoni düzenlenirmiş, ertesi günü de manastır kapalı olurmuş. O gece dolunay olacaktı şansa! Biz bu durumu önceden bilseydik o gün Shyala’da konaklamak üzerine plan yapardık ve akşam da manastıra yürüyüp törene katılırdık. İşte tur firmalarıyla yapılan yürüyüşlerin bir kötü yanı daha: spontane değişiklikler yapamamanız.

Shyala köyü

Shyala’dan sonraki asma köprüde futbol topları ile artislikler yapan bir grup ergenle karşılaştık. Konuştuk, Shyala’nın futbol takımıymışlar ve az sonra Samagun’da maçları varmış. Biz dinlenirken onlar yola çıktılar. Bir süre sonra biz de Samagun düzlüğüne doğru inişe geçtik. Bir noktada NTC sinyali kayboldu. Lak’ın söylediğine göre önümüzdeki 3,5 gün boyunca da sinyal gelmeyecekmiş (Larke La geçidinden sonra geliyormuş).

Shyala çıkışındaki asma köprü

Samagun platosuna indiğimizde güneş batmaktaydı. İnanılmaz bir manzarayla karşılaştık. Dümdüz tundra hardal rengi plato göz alabildiğine uzanıyor, bu düzlüğe müthiş bir tezat oluşturan devasa karlı dağlar büyüklük algısını iyice arttırıyordu. Platonun ortasında hayal meyal Samagun kasabasının yapıları seçiliyordu. Önümüzdeki iki gün boyunca bu platoda olacaktık. Okyanusun kara versiyonu gibi, ya da bir çölün yarattığı hissiyata benzer hislere kapılıyor insan: ne kadar küçükmüşüz aslında…

Shyala çıkışındaki asma köprü

Sert rüzgara karşı 1 saat kadar platoda yürüdük. Kasabadan önce ilk karşılaştığımız bir okul ve futbol sahası oldu. Baktık bizim Shyala-spor orada, maç başlamak üzere. Geldiğimiz yeri unutmayarak Samagun-spor’a karşı Shayala-spor’a tezahürat yapmaya başladık. Gençler biraz güldüler ama çok da ilgilenmeyerek önemli maçlarına geri döndüler. Ardından Mani duvarları ve tapınaklar geçtik, çok geçmeden Samagun kasabası merkezine vardık.

Samagun platosunda bir stupa

3520 m rakımdaki Samagun oldukça büyük bir kasaba. Manaslu dağına tırmanan dağcılar da önce buraya gelip sonra Manaslu Ana Kampına çıkıyorlarmış. Hiçliğin ortasındaki bu kasabada herşey var: bakkallar, okullar, muayenehaneler, büyük bir manastır, birkaç tapınak, pazar yeri ve bolca köy evi, hayvan…

Samagun kasabası

Bir Tea House’a yerleştik. Oldukça geç gitmiştik, en kötü odalardan biri kalmış bize. Tavandan hafif su damlıyordu, ama yapacak birşey yoktu. Güneş gidince hava iyice soğudu, yemek salonunda soba vardı, herkes oraya doluştu. İlk kez wifi satın aldık ailelerle iletişime geçmek için, ama wifi da yok gibi birşeydi, güç bela bir iki mesaj atabildik.

Samagun Tea House'un yemek salonunda

Akşam yine Dal Bhat yedik, yemek salonunda herkes ertesi günün planları için sohbet ediyordu onlarla biraz takıldık. 3500 metre üstüne çıktığımız için irtifanın etkilerini hafifletmesi için o gece ilk kez Diazomid tableti aldık. (Ertesi günlerde de birer tane almayı sürdürdük).

7.Gün | Samagun

🥾 13 km
🕒 8 saat

Manaslu yürüyüşünde daha da yüksek rakımlara çıkmadan önce 3500 m seviyesinde iklime alışma (aklimatizasyon) yapmak gerekiyor. O nedenle Samagun‘da bir gün daha kalınıyor. Aklimatizasyon gününü kimileri dinlenme, kimileri ise tavsiye edildiği gibi yüksek bir yerlere çıkıp inerek bedeni alıştırma günü olarak değerlendiriyor. Bir gece önce yemek salonundaki konuşmalardan anladığımız kadarıyla çoğu kişi o günü Birendra gölüne gidip dönüp dinlenerek geçirecekti. 5-6 kişi Punggen Gompa‘ya (4000 m) yürüyüp gelmeyi planlarken 2 kişi de Manaslu Ana Kampı‘na (4800 m) gitmeyi düşünüyordu.

Samagun'da dağlara karşı kahvaltı zamanı

Biz aslında günlerdir çok yorulduğumuzu hissediyorduk ama Lak “Bence ana kampı zorlayalım, hem çok iyi bir alıştırma olur sonraki günlerde başınız dişiniz ağrımaz” diyince nedense direkt angaje olduk. Sonuçta biz gazla çalışan insanlarız, Lak da bizi gaza getirmeyi iyi becerdi açıkçası. Dev sırt çantalarımızı Tea House’da bıracağımız için de o kadar zorlanmayız diye düşünmüştük. Bir problem buz konusu vardı. Manaslu Ana Kamp bölgesinde buzlanma başlamış olabilirdi ve bizim kramponlarımız yoktu. Bu arada aslında tam da bu iş için Katmandu’dan buz kramponu almıştık ama bizim trekking firması Manaslu yürüyüşünde krampon lazım olmaz dediğinden ağırlık etmemek için Pokhara’ya gidecek pakete koymuştuk kramponlarımızı. (Sonrasındaki diğer yürüyüşlerimizde kramponları hep yanımızda taşıdık ama bu kez de hiç lazım olmadı, Murphy kanunları işte).

Görkemli Manaslu zirveleri

Sabah yemek salonunda epey sümsüklendikten sonra 9’da yola çıkabildik. Samagun’dan Manaslu zirvesi görülebiliyor. Şansımıza hava açıktı. Akşam kasabaya vardığımızda bulutlardan göremediğimiz Manaslu’yu ilk kez görebildik.

Yanımızda küçük günlük çantalarımız ve termoslarımızla tüy gibiydik. Gece nasıl soğuk olduysa tüm sular donmuştu. Yolda patlayan bir su borusundan fışkıran suyun oluşturduğu heykel gibi buza hayret ettik. Samagun kasabasını bitirdikten sonra Samdo’ya giden yolu takip edip bir süre sonra ana kamp yönüne ayrıldık. Burada hafif hafif yokuş başladı.

Patlak su borusu sanatı

Eskiden kalma dam gibi yapıların olduğu bir açıklığa geldiğimizde Lak bize buranın eski Manaslu Ana Kampı olduğunu anlattı. Eski yıllarda dağcılar ana kampı burada kurarmış ama sonra köylüler devamlı gelip bir şeyler satmaya çalıştıkları için kampın mahremiyeti kalmaması gerekçesiyle yukarı şimdiki yerine taşınmış. Burada bir kahve molası verdik.

Lak'ın yolda bulduğu kafatası

Lak’ın anlattığına göre kampın yukarı taşınmasındaki gizli sebep ise turizm gelirini arttırmakmış. Özellikle dağcılıkta lojistik alanında epey iyi paralar döndüğü için kampın kolay ulaşılabilir bir yerde olmaması daha iyiymiş. Örneğin, şu anki Ana Kampa dağcılar kendileri helikopterle gelebiliyorlar ama bu helikopterlerin eşya taşımaları devlet tarafından yasaklanmış. Samagun ve diğer köylerden gençler taşıyıcı olarak çalışıyorlarmış günlüğü 4 bin NRP’ye. Kampa tedarik edilen herşey Samagun’dan 1 günlük yürüyüşle taşındığı gibi, kamptaki atıklar da (çöpler ve tuvaletler) varillerle Samagun’a taşınmak zorundaymış. Tuvalet varilini taşımak daha sevimsiz olduğundan o taşıyıcının günlük ücreti 10 bin NRP imiş.

Birendra gölünün turkuaz suları

Bir süre sonra Birendra gölünü yukarıdan gören bir manzara noktasında mola verdik. Bu göl ismini burayı ziyaret eden bir Nepal kralından almış. Nepal 2008 yılına kadar krallık, sonra federal demokratik cumhuriyet oluyor. Lak’ın krallık dönemine özlem duyan konuşmasını farkettiğimizde biraz sohbet ettik. Nepal meclisinde 15 senedir aynı 3 parti varmış: komünistler, maocular ve demokratlar. Bunların hepsi yolsuzluklara batmış ve hiç çalışmıyorlarmış kimse de memnun değilmiş. 2 hafta sonraki genel seçimlere Özgürlük Partisi diye yeni bir parti katılacakmış. Yerel seçimlerde Katmandu’yu almış bu parti, şehirde çok seviliyormuş, şehri tertemiz yapmış. Yeni olmasına rağmen çok popülermiş, kazanabilirmiş. Bunların hepsi Lak‘ın yorumu. (Sonradan takip ettik seçimlerde meclise giremedi bu arada o parti). Halktan insanların kral dönemini özlemle anması çok saçma gelse de Nepal’de komünist ve sosyalist adıyla takılan on tane partinin hiçbirinin adıyla alakası olmaması, rüşvet yolsuzluk ve eşitsizliği beslemelerinin insanlarda ne kadar hayal kırıklığına yol açtığını ve monarşiyi bile özlemeye ittiğini tahmin edebiliyoruz.

Dik patikalardan Manaslu Ana Kampa tırmanış

Böyle kahve molası, politika molası derken biz baya oyalanmışız. Göl manzarasından sonra bir anda eğim %15’lere, sonra 20’lere ve 30’lara çıktı. Dimdik ve sonu gelmeyen bir yokuş…

4500 metrede ana kamp yolunu kesen kar ve buz

Ana kamptan önceki son tepenin başına geldiğimizde saat 14:40 olmuştu ve yaklaşık 1 saatlik daha yolumuz vardı. Devam edersek karanlığa kalacağımız kesinleşmişti. Etsek mi etmesek mi diye düşünürken önümüzde uzanan yokuşun komple buz olduğunu farkettik. Zaten buz kramponları olmadan devam edebilme şansımız yoktu. 4500 metrenin üzerindeydik, ama buraya kadar gelmişken Ana Kampı görmeden dönmek de üzücüydü. O arada tepeden geri dönüş yolunda olan tanımadığımız bir çift geldi. Onların kramponları varmış. İstersek kramponları verebileceklerini ama çok geç olduğunu bunun iyi bir fikir olmadığını söylediler. Lak ve biz de aynı şekilde düşündük ve vazgeçtik. Böylece Lak’ın Manaslu Ana Kamp’ta bizi dans ettirip video çekme fantezisi de patlamış oldu, aslında bir tek ondan kurtulduğumuz için sevindik 🙂 Lak’ın eşi TikTok fenomeniymiş ve Lak’tan böyle bir video istemiş.

Manaslu Ana Kamp'a ulaşamama hatırası

Olabildiğince hızlı bir şekilde inmeye başladık, ama o kadar dik yerde inmek de kolay değildi. Samagun’a tekrar vardığımızda saat 17:00 olmuş, hava kararıyordu. Tea House’a yemek salonuna gittik. Bizim dışımızda Manaslu Ana Kamp’a çıkmayı planlayan diğer iki kişinin de aynı yerden döndüğünü öğrendik. Punggen Gompa’ya gidenler de manzarayı sevmişler ama onlar da manastırı kapalı buldukları için üzgündü. Bir tek Birendra gölü kıyısına gidenler dinlenmiş ve hallerinden memnundular.

Akşam birimiz Dal Bhat birimiz sarımsak çorbası ve pizza yedik. Pizza kötü bir seçimdi. Odanın damı hala su akıtıyordu baya da artmıştı, odayı değiştirdik, yattık.

8.Gün | Samagun-Samdo

🥾 9,5 km
🕒 4,5 saat

Sekizinci gün kısa bir yürüyüş günüydü. Samdo‘ya kadar hem mesafe kısa hem de yokuş az olacaktı. Sabah acele etmeden kahvaltımızı yapıp kahve demledik. 9’da yola çıktık.

Samagun'dan Manaslu zirve manzarası

Yol kısa olduğundan önce Samagun‘dan ayrılmadan kasabadaki büyük manastırı ziyaret etmek istedik. Burada eskiden küçük tarihi bir manastır varmış, ama o kısım artık kapanmış. Yeni ve çok büyük bir manastır inşa edilmiş. Biz gittiğimizde hala bazı kısımlarının inşaatı sürüyordu.

Eski Samagun manastırı
Yeni Samagun manastırı

İçeride fotoğraf çekmenin yasak olduğunu öğrenmeden önce bir fotoğraf çekmiş bulunduk. Yeni yapıları çok sevmememize rağmen bu manastırı gerçekten çok heybetli bulduk.Tibet’te Yedi Yıl filminden fırlamış gibi. Bu arada giriş ücretlerini Lak ısmarladı (700 NRP gibi birşeydi), Larke La geçidinden sonra da beraber raksi içeriz onu da siz ısmarlarsınız dedi. Larke La geçidi bu rotanın en yüksek ve zorlu noktası, bu nedenle ikide bir bahsi geçiyor.

Samagun manastırının içi

Manastırdan çıkışta girdiğimiz yerden değil arka taraftan çıktık. Belirsiz patikalarda Samdo’ya giden yolu bulmaya çalıştık ama bir süre sonra kaybolduğumuzu Lak’ın surat ifadesinden anladık. Sonra Lak Samdo yolunu bulamayacağını anladı ama Birendra gölüne çıkan patikayı buldu ve bir süre sonra kendimizi Birendra’nın kıyısında bulduk.

Kaybolduğumuz yerin güzelliği <3
Birendra gölünde yaklar

Göle bir gün önce tepeden bakmıştık, ama kıyıdan izlemek de çok güzeldi. Zhopkyo ve yaklar göle inmiş keyif yapıyorlardı. Burada üst üste dizilmiş birçok taş gördük. Bunu daha önce de görmüştük: doğa merkezli eski inanışlarda (örneğin Pachamama) dağlara saygı ya da trekking parkurlarında patikanın nereden devam ettiğini simgelemesi… gibi. Lak’ın dediğine göre burada dilek dilemek için yapılıyormuş. Ve taşları üst üste dizen kişi, buraya tekrar geleceğine inanıyormuş.

Yak ve dilek taşları

Birendra gölü kıyısında yakları izleyip kahve içtikten sonra nehir yatağını takip ederek yola bağlanmaya çalıştık. Aslında düzgün bir patika da vardı ama Lak burayı bildiğini, kestirme olduğunu söyledi. Sularda düşe kalka Lak’a saydıra saydıra sonunda Samdo yoluna çıktık.

Tundrada otlanan at

Samdo’ya kadar platoda neredeyse dümdüz bir yürüyüş yaptık. Hiçliğin ortasında Mani duvarlarını geçtik. Hava çok rüzgarlıydı. Dua bayrakları kırbaç gibi dalgalanıyordu.

Samagun platosunda Mani duvarı

Günün tek yokuşu Samdo’ya varmadan kısa dik bir yokuştu. 13:30 gibi Samdo‘ya girerken kar yağışı başladı ve hiç kesilmedi. Hava henüz öğleden sonra olmasına rağmen çok soğuktu. Samdo, 3875 metre rakımda bu bölgenin en yüksekteki köyü. Küçük bir köy ama okul ve tapınak gördük. Burada da Tibetliler yaşıyor.

Samdo köyünde okuldan gelen çocuklar

Köye girdiğimizde tepedeki bir düzlüğe helikopter indiğini ve insanların toplandığını gördük. Merak ettik biz de koşup gittik. Küçük bir kurtarma helikopteriydi. Bir yürüyüşçünün koluna girmiş iki kişi ile helikoptere götürüldüğünü gördük. “AMS” (Akut Dağ Hastalığı ya da yüksek irtifa hastalığı) sözleri kulağımıza çalındı. Yazık, dedik, adam için üzüldük. Gerçi kötü görünmüyordu, kendi de yürüyebiliyordu, niye koluna girdiklerini tam anlamadık (iki gün sonra anlayacağız).

Bir Tea House’a yerleştik. Köyde elektrik var. Odada priz var. NTC hala çekmiyor. Wifi satın aldık. Yine çok zayıf ama epey uğraşıp iyi olduğumuzu belirten birer mesaj gönderebildik.

Yemek salonunda soba yanıyor

Yemek salonunda akşam soba yandı, dışarıda ise yoğun tipi devam ediyordu. Akşam yemeğimiz yine Dal Bhat‘tı, ama şu ana kadar yediklerimizin en kötüsüydü. Bu arada son günlerde sırayla tüm yürüyüşçüler hasta oluyordu. Yolda, Tea House’ta karşılaştığımız kim varsa öksürüp tıksırıyor, boğazı ağrıyordu. Samdo’ya kadar sağlam kalmayı başarmış olanlar da o gün hastalandılar (biz dahil). Genellikle birlikte takıldığımız Hollandalılardan biri akşam baya kötüleşti ve ertesi gün yürüyemeyeceğini söyledi. Samdo‘da bir gün daha dinlenip iyileşmeye çalışacaktı.

Samdo'da hava çok bozuk

Lak ve Hollandalıların rehberi çok içmişler, dilleri dolaşıyordu. Ertesi gün kalınacak Dharmasala‘da kalacak yer olanaklarının çok az olduğunu, erken gidenlerin oda bulabileceğini, geç kalanların yemek salonunda ya da çadırlarda yatabileceğini vs söylediler. Epey sarhoşlardı, pek konuşamadık ama bu durumu ciddiye de aldık. Ertesi gün açıkta kalanlardan olmamak için sabah erken yola çıkmaya karar verdik.

9.Gün | Samdo-Dharmasala

🥾 7 km
🕒 4 saat

Samdo’da sabah 6’da gün aydınlanırken kalktık, hava buz gibiydi. Dışarıdaki çeşmede yüzümüzü yıkamaya gittik, su donmuş akmıyordu. Bütün gece kar yağışı sürmüş ve her yer kar kaplanmıştı. Köyün yollarında da ince bir buz tabakası vardı. Sabah sabah biraz gözümüz korktu açıkçası.

Sabah Samdo'dan çıkarken

O günkü yürüyüşümüz kilometre olarak kısaydı ama çıkışlar dikti. 7 kilometre içerisinde 3875 metreden 4460 metreye çıkacaktık. Ayrıca şu yer bulma sorunu vardı. Midelerimiz pek iyi değildi, boğazımız ve öksürüğümüz ise hiç iyi değildi. Keyifsiz bir kahvaltı yaptık, birer de vitamin aldık. Kahvelerimizi demleyip termoslayıp mecburen 7:30’da yola çıktık.

Patika bu yamaçlardan geçiyor

Dharmasala‘ya giden patika vadinin kıyısında dağ yamacı boyunca devamlı yükselerek devam eden zorlu bir patika. Burada karlı dağ manzaraları çok etkileyici. Yer bulabilelim diye normal tempomuzdan çok daha hızlı yürüdük. Bir yerde kahve molası verdik, onun haricinde hiç durmadık.

Yolda sığınak olabilecek tek yerde kahve molası

Dharmasala’nın mavi çatıları görünürken Begüm’e çarpıntı geldi. İrtifanın etkisi ya da çok hızlı yürüdüğümüzden olabilir. Biraz durup dinlendik, sonra da çok yavaş yavaş yürüdük. Ona rağmen toplam 4 saatte gelmişiz, artık başta nasıl koşturduysak.

Dharmasala burası

Dharmasala (4460 m) bir köy değil, sadece yürüyüşçüler için yapılmış bir yer. Üç tane Tea House, toplam 20-25 tane oda var. Oda dediysek, dört duvar ve teneke bir üst kaplama, daha çok hayvan damı gibi. Odaların tabanı yok (normal taş toprak). Aydınlatma ve priz yok, zaten burada elektrik yok. Ama bu kez güneş enerjisi de yok. Wifi yok, NTC zaten çekmiyor. Üç Tea House’tan odaları en kötü görünenine yerleştik, ama Lak buranın en iyisi olduğunu çünkü akşam yemek salonunda soba yandığını söyledi. Soba önemli tabii.

Dharmasala'daki "odamız"

Dharmasala‘ya vardığımızda henüz öğlen bile olmamıştı, önümüzde koca bir gün vardı. Başta yürüyüşün sıcaklığıyla farketmemiştik ama durdukça havanın aşırı soğuk olduğunu farkettik. Yanımızdaki tüm montları eldivenleri üst üste giydik, sağa sola gezinip vakit geçirmeye çalıştık.

Geç kalanlar çadırlara yerleştiriliyor

Yavaş yavaş diğer yürüyüşçüler de geliyordu ve bir süre sonra tüm odalar doldu. Sonrasında gelen yürüyüşçüler ve rehberler çadırlara yerleştirildiler. Halimize şükrettik. Öğleden sonra sert bir kar fırtınası başladı. Rüzgar ve soğuktan dışarıda durulmuyordu.

Dharmasala'da Michelin lastik adam olduk

Saat 17:00 gibi hava kararırken yemek salonunun ayrılmış bir bölmesinde beklenen soba yandı. Herkesle beraber küçücük odaya doluştuk ısınmaya çalıştık. Sobada tezek yakılıyor çünkü bu yükseklikte ağaç odun da yok.

Tezek sobasının başında

Midemiz iyi olmadığından akşam yemeğinde makarna yedik. Odada devamlı tüpte sıcak su kaynatıp sıcak birşeyler içmeye çalışıyorduk ama içecek 10 saniye falan sıcak kalıyordu. Lak yatmadan önce su kaynatıp termoslara koymamızı söyledi, çünkü sabah açıktaki tüm sular donmuş olacaktı.

Manaslu yürüyüşünün en zorlu günü yarındı: hem en yüksek nokta olan Larke La geçidine tırmanılacak, hem de üstüne uzun kilometreler yürünecekti dolayısıyla yürüyüşün çok erken başlaması gerekiyordu. Çoğu kişi gece 3’te kalkıp 4’te kafa fenerleriyle yürüyüşe başlayacaktı. Lak karanlıkta yürümeyi sevmediğini, ayrıca bizim mola vermediğimizde baya hızlı yürüdüğümüzü bir şekilde arayı kapatabileceğimizi, 5’te çıkmamızın yeterli olduğunu söyledi. Erkenden yattık, ama gece soğuktan defalarca uyandık.

Dharmasa'da kar fırtınası

10.Gün | Dharmasala’dan acil dönüş

Gece 04:30’da kalktık. Hava aşırı soğuktu, hiç böyle soğuk görmedik diyebiliriz. Tea House’ların yanından akan dere donmuştu. Önceki akşam termosa koyduğumuz suların bile yüzeyleri buz tutmuştu. Tekrar su kaynattık ve termoslara doldurduk. Bu arada yürüyüşçüler gruplar halinde çoktan yola çıkmaya başlamıştı. Hava hala karanlık olduğundan ilerideki tepede tek tek yanan kafa fenerlerinin ışıklarını görebiliyorduk.

Kahvaltı yaptık, yine mideler kötüydü ve iştahsızlık vardı. Diazomidlerimizden birer tane aldık ve toparlanıp yürüyüşe başladık. Herkes gitmişti, biz de baya geç kalmıştık aslında, saat 05:45’ti.

Daha Dharmasala‘dan çıkıp 50-100 metre kadar yükselmiştik ki Begüm şiddetli baş dönmesi ve bulantı ile durdu. Elleri önce karıncalanmaya başladı, sonra da komple donma hissettiğini söyledi. Lak, AMS (yükseklik hastalığı) belirtilerini hemen tanıdı, aslında bizim de bir şüphemiz yoktu. Biraz panikledik. Dharmasala’ya çok yakındık, hemen geldiğimiz yere tekrar indik. Bu arada Begüm el ve ayaklarını hissetmiyordu ve nefes almakta zorlanıyordu.

Yukarıdan Dharmasala

Tea House’ta çalışanlardan yardım istedik. Sıcak çay yaptılar ve bir odayı açtılar. Begüm uyku tulumu ve üstüne 4-5 kat battaniyeyle uzandı, ısınmaya çalıştı. Yarım saat kadar sonra epey toparlamıştı. Yükseklik hastalığı alışılan irtifaya dönüldüğünde hızlıca düzelen birşey. Tabii uzun süre maruz kalma durumunda beyin hasarı, uzuv kaybı ya da ölüm gibi ciddi sonuçları var, yüksek irtifa dağcılarının da karşılaştığı böyle birşey. Ama bizdeki gibi hafif belirtiler, farkedildiğinde hemen irtifa düşürerek sorunsuz bir şekilde atlatılabiliyor.

Polar üstü kaz tüyü mont üstü uyku tulumu üstü iki kat battaniye :(

Lak, kurtarma helikopteri çağırabileceğini ya da geldiğimiz yolu yürüyerek geri dönebileceğimizi ya da o gün Dharmasala‘da dinlenip yarın tekrar Larke La geçidini zorlayabileceğimizi söyledi. Dharmasala’da kalmak istemiyorduk, çok soğuktu, Begüm hala halsizdi ve ertesi gün tekrar aynı durumu yaşayıp yaşamayacağımızı bilmiyorduk. Dahası yükseklik hastalığı belirtileri azalmıştı ama üst solunum yollarımız feci durumdaydı, ikimiz de öksürmekten konuşamıyorduk. Geri dönmek ya da helikopter fikri daha cazipti.

Helikopterle kurtarma

Dharmasala’da telefon çekmiyor. Lak başka bir Tea House’taki telsizle Samdo köyüne ulaşıp onlara trekking firmasını aratmayı denedi ama telsiz çalışmadı. Samdo’da uydu telefonu varmış. Lak oraya gidip şirketle görüşüp geri dönmeye niyetlendi ama hem onun için çok yorucu olacaktı hem de bu iş en az 5-6 saat sürecekti. Yavaş yavaş beraberce Samdo’ya gidelim dedik ve yola çıktık.

Bir gün önce 4 saatte gittiğimiz yolu iniş olduğu için 3 saatte döndük, Samdo‘ya geldik. Lak Samdo’da bir Tea House’un uydu telefonundan trekking firmasını aradı. Onlarla görüştükten sonra tavrı biraz değişti, helikopter çağırmanın en doğrusu olacağını söylemeye başladı. Biz de tabii ki helikopterle dönmeyi tercih ederdik ama sigortanın karşılayıp karşılamayacağından şüpheliydik o yüzden direkt kabul etmedik. Trekking firması bu kez bizimle görüşmek için Tea House’u aradı. Adamların ısrarından biraz huylandık ve sigortamızı aramalarını, sigorta karşılayacağını söylüyorsa onların onayıyla helikopter çağırabileceklerini, aksi takdirde kesinlikle çağırmamalarını söyledik. Trekking firmasındaki muhattabımız ise sigorta şirketini bir önceki konuşmadan sonra hemen aradığını, sigortamızın karşıladığını ayrıca yükseklik hastalığının çok tehlikeli olduğunu, bazen geç belirtilerinin de ortaya çıktığını ve mutlaka hastanede en az 1 gece müşahede altına alınmamız gerektiğini söyledi.

Şimdi burada bir parantez açalım. Hastaneye helikopterle transfer bizim için çok lüks görünebilir ama bulunduğumuz yerdeki tek ulaşım aracı helikopter. Bunun alternatifi 5 gün yürüyerek karayolu ulaşımı olan bir noktaya çıkmak. Dolayısıyla acil bir durumda hastaneye transferiniz gerekiyorsa sigorta şirketinin bunu karşılaması gerekir. Uluslararası sigortacılık metinlerine göre 4500 metre üzeri tüm faaliyetler tehlikeli spor/dağcılık kategorisine giriyor ve sigorta şirketleri bu tip faaliyetler için ekstra ücretlendirilen özel bir sigorta yapıyor. Türkiye’deki sigorta şirketlerinde böyle bir seçenek yok. Ama ister yerel ister uluslararası hangi sigorta şirketi olursa olsun 4500 metre rakımın altında normal sigorta kapsamına dahilsiniz ve hastaneye transfer için de tek yöntem helikopterse bunu karşılamak zorundalar. En azından teoride böyle olmalı çünkü bunun aksini belirten bir ifade poliçelerde yer almıyor.

Bütün gezilerimizde seyahat sağlık sigortası yaptıran insanlar olarak ilk defa sigortaya ihtiyacımız oldu ve o da bu şekilde oldu 🙂 Sigorta şirketinin bize ödeme yapmamak için her türlü çamura yatmaya çalışacağını tahmin ediyorduk ama sonuçta trekking firması onlarla iletişime geçmişti, durumdan haberdarlardı ve poliçede yazanlar belliydi. Trekking firmasındaki adam yükseklik hastalığı konuşmasıyla bizi iyice panikletmişti. “Madem sigortadan da onay aldınız çağırın o zaman helikopteri” dedik. Trekking firması helikopter firmasını arıyor, ama helikopterler öyle kafalarına göre inip kalkamıyor. Gideceği bölgeye dair devletten bir izin almaları gerekiyor, o izin için de bizim pasaport bilgilerimiz ve Manaslu izin belgelerimize ihtiyaçları var. Bizim trekking firması izinleri kağıt olarak bize vermiş, kendileri bir kopyasını bile almamışlar. Lak‘tan izin belgelerinin fotoğraflarını istediler ama Samdo‘da tabii ki internet yok. Şaka gibi.

Gelirkenden biliyoruz: Samagun-Samdo yolunun bir yerine kadar NTC çekiyor. Lak “Siz bekleyin ben Samagun’a doğru yola çıkayım telefonun çektiği yerde fotoğrafları yollarım, onlar da helikopteri çağırır” dedi ama bahsettiği kaç saatlik yol. Hala helikopter işinin de yaş olduğunu düşünüyorduk, dolayısıyla Samagun‘a hep beraber gitmeye karar verdik. En azından helikopter falan olmasa da dönüş yolunu kısaltmış olurduk. Böylece yine yola çıktık.

Samagun yolunun ortasında Lak’ın telefonu çekmeye başladı, fotoğrafları yolladı. Kısa bir süre sonra firma arayıp 16:15’te helikopterin Samagun’da olacağını haber verdi. Helikopter rastgele bir yere inemiyor, sadece piste inebiliyormuş ve dakiklik çok önemliymiş. Samagun‘daki piste yetişmek için resmen koştura koştura yola devam ettik. Böylece sözde hasta halimizle toplam 15 km yürümüş olduk!

Helikoptere tam zamanında yetiştik. En yakın şehir Pokhara‘ydı, oradaki bir hastaneye götürülecektik. (Biz zaten normal planımızda da bu yürüyüş sonrası Pokhara’ya gidecektik). Sadece 3 yolcu kapasiteli minik helikopterle yarım saatlik uçuşla Pokhara’ya geldik. Himalayalara serpiştirilmiş dağ köylerini ve Begnas gölünü havadan görmek çok ilginçti ama biz daha çok kendi derdimizdeydik.

Helikopterde

Pokhara’da hastane süreci

Helikopterle Pokhara’da özel bir piste iniş yaptıktan sonra pasaport bilgilerimiz alındı ve hastaneye gidecek ambulansı beklememiz söylendi. 10 dakika sonra bir jeep geldi (ambulans oymuş) ve bir turist hastanesine götürüldük. Pokhara ve Katmandu’da sadece yabancılara bakan turist hastaneleri var.

Hastane sağlık ocağından biraz büyükçe, temiz, lüks görünümlü ama belli ki tıbbi olanakları zayıf bir hastaneydi. Girişte pasaportlarımız alındı, acil doktoruna götürüldük. Burada Lak bize veda edip Katmandu’ya dönmek üzere ayrıldı. Rehber tipi olarak 100 Euro verdik, almak istemedi, üzüleceğimizi söyledik zorla aldı. Rehberli yürüyüşlerde tip mutlaka veriliyor aslında, neden reddettiğini tam anlamadık, bu tatsız durum yaşandığı için almak istemediğini düşündük.

Doktor durumumuzu sorunca 4450 metrede çarpıntı, baş dönmesi, bulantı ve donma yaşadığımızı ve sonra irtifa kaybedince toparlandığımızı, şu an tek şikayetimizin yorgunluk, öksürük ve nefes darlığı olduğunu anlattık. Doktor trekking firmasındaki adamın söylediklerine benzer konuştu ve müşahede altına alınacağımızı, o arada gerekli testlerin yapılacağını oksijen, serum ve ilaçlar verileceğini, EKG çekileceğini vs vs söyledi. Doktoru ilk ve son görüşümüz o oldu.

Pokhara'da hastane odası

Birkaç tahlil verdikten sonra Begüm’ü özel odaya aldılar. Temiz pijama verildi, sandviç geldi ve en güzeli odada harika bir sıcak duş vardı. 10 günün ardından duş yapmak ve üşümeden yatıyor olmak keyfimizi yerine getirdi. Bu arada genel muayene, EKG, kan-idrar tahlili ve mentollü buhar makinesi dışında herhangi bir medikal ilgi görmedik.

Dolandırıcılık şebekesi

Eveet buraya kadar okuyanlar belki de çoktan durumu anlamıştır ama bizim jeton ancak hastanede WiFi’a ulaşıp sigorta şirketini aradıktan sonra düştü.

Sigorta şirketinin hiçbir şeyden haberi yoktu, kimse onlara haber vermemişti. Zaten telefondaki kadın helikopteri duyunca “Ney?!” diye çığlık attı resmen. Yine de yalandan belgelerimizi istedi ama baştan helikopterle transfer masrafını sigortanın karşılamasının imkansız olduğunu söyledi. “Nasıl olur” dedik ama sonuçta bırakın helikopteri hastane masrafını bile kabul etmedi bizim sigorta 🙂 Dağlarda yapılan her yürüyüşü (irtifa farketmeksizin) dağcılık sayıyorlarmış ve kapsam dışıymış. “Böyle şey mi olur, bütün dünyada standartları aynı bunun, sizde farklıysa niye poliçede belirtilmiyor” dedik ama sonuç alamadık.

Bu arada trekking firması sigortayla irtibata geçmemesinden kaynaklı bizden paparayı yediği için, helikopter şirketi ve hastane ise paralarının peşine düştüğü için devamlı sigorta şirketini arıyor, mail ve mesaj atıyordu. Tabii ki sigorta şirketi tenezzül edip onlara cevap bile vermemiş.

Hastanede bizim karşı odada Belçikalı bir yürüyüşçü kalıyordu. 3 gündür hastanede rehinmiş, sigortanın hastaneye yapacağı ödemeyi bekliyordu. Sonra biz ne çeşit bir sorunun içine düştük diye düşünmeye başladık. İnternette bir arama yaptık ki… öf öf.

Onlarca haber sitesinde çıkmış haberler ve forumlarda yazılanlar… Trekking firması, helikopter şirketi ve turist hastanelerinin ortak çalışıp sahte bir acil kurtarma durumu yaratmaları, turistin sigorta şirketine şişirilmiş bir masraf çıkarmaları ve sonuçta da geliri bölüşmeleri şeklinde özetlenebilecek bir dolandırıcılık biçimiymiş bu. Gazetelerde sigorta şirketlerinin hastanelere açtığı yüzlerce davayı ve bunların sonucu bizim hastane de dahil beş hastanenin inceleme altında olduğunu, birkaç hastanenin ise aynı sebepten uluslararası sigorta şirketleri tarafından karalisteye alındığını ve bunlardan gelen raporların hiç işleme alınmadığını okuduk. Haberlerde bizim trekking firmasının da şüpheli olarak adı geçiyordu, birkaç da helikopter şirketi vardı.

Dolandırıcılık yöntemi tamamen sigorta hedefli çalışıyor. Nepal’e gelen turistin çoğu Avrupa‘dan, bir kısmı Amerika’dan ve gelişmiş uzakdoğu ülkelerinden geliyor. Bunlar tüketici hakları diye birşeyin olduğu ülkeler olduğu için sigorta şirketleri de kriz durumunda az çok müşteri odaklı davranmak zorunda, diyelim. Örneğin müşterisi bir ülkede hastalanıyor ve ciddi bir hastane faturası çıkıyor. Sigorta şirketi önce hastane parasını tartışmadan ödüyor, gerekiyorsa müşterisini sağ salim ülkeye geri getiriyor, sonradan gereksiz bir harcama görürse faturaları incelemeye alıyor ve en kötü olasılıkta cezayı hastaneye kesiyor, müşterisine değil. Bizde ise durum bildiğiniz gibi: “Siz hele bir ödeyin. Sonra belgelerinizi getirin bakalım belki size zararınızı öderiz”. En iyi ihtimalle aylarca beklersiniz, yüzde doksan hiçbir şey karşılamazlar. Bir biçimde “sigortanız kapsamıyor” olur. Bu sigorta, garanti şartnamesi vs vs herşeyde böyle malesef.

Bizim dolandırıcılık şebekesinin hatası bizi Avrupalı varsayarak oldu galiba. Halbuki bizde sistem Orta Doğu usülü işliyor. Sonuç olarak bizim sigorta şirketi hiçbir şeyi karşılamadı. Biz hastanenin çıkardığı şişirilmiş faturayı (1000 dolar) ödeyerek kendimizi rehin kalmaktan kurtarmak zorunda kaldık. Helikopter firması ise 5200 dolar bir fatura çıkardı.

Pokhara’da turizm polisi karakoluna gittik ve gazetelerdeki haberleri de göstererek dolandırıcılık kurbanı olduğumuzu açıkladık. Polis hiç ilgilenmedi, not bile tutmadı. Bu arada Nepal hırsızlık, gasp ve diğer adi suçlar açısından gerçekten güvenli bir yer sayılır. Nepal’de başınıza korkunç şeyler gelmeyeceğine güvenebilirsiniz. İnsanları da hep iyi insanlar. Yalnız rüşvet konusunda da epey yerleşik bir kültür var malesef. Devlet ve polis işlerinde mutlaka bir rüşvetçiliğe denk geliyorsunuz. Bu dolandırıcılık şebekeleri polisle de ortak oldukları için muhtemelen hiçbir zaman bu tip şikayetler yerinde kayda alınmıyor. Açık açık rüşvet istenmesi de bizim bir kere başımıza geldi, okumak için Pokhara yazımıza buyrun:

Nepal | Sakin şehir Pokhara

Karakoldan sonra büyükelçiliğe başvurmak istedik ama Türkiye’nin Nepal büyükelçiliği yokmuş, buraya Hindistan büyükelçisi bakıyormuş. “Durumumuz acil yardım edin” diye dışişleri bakanlığı üzerinden talep oluşturduk, 2 hafta sonra mail yoluyla cevap geldi: “Talebiniz ulaşmıştır, sorununuzu anlatın işleme alacağız”, diye 🙂 Breh breh breh…

Helikopter şirketi bu arada sigortadan para beklemeyi 10 gün boyunca sürdürdü. Sonunda bir sonuç alamayacağını anlayınca parayı bizden istedi ama bizim böyle bir paramız yoktu tabii ki. Normalde bu arada 3 kişilik küçük helikopter ücreti 1500-2000 dolar civarı ücretlendiriliyormuş turistlere, dolayısıyla tıpkı hastane gibi bu fatura da epey şişirilmişti.

Bazı dersler çıkarmak

Daha önce de dediğimiz gibi bu dolandırıcılık bireyleri hedefleyen bir dolandırıcılık değil hedef sigorta. Sigortadan parayı alamayınca ücreti bizden tahsil etmek yönünde çok da baskıcı olmadılar. Sonuçta helikopteri çağıran bile biz değildik, yani resmiyette de bizi zorlayabilecekleri birşey yoktu. Yine de bu durum bizi çok strese soktu ve 3 ay kalmayı düşündüğümüz Nepal gezimizi 1,5 ayda bitirmemize sebep oldu. Pokhara’dan sonra Annapurna dağlarındaki yürüyüşleri yaptıktan sonra Everest Base Camp ve Langtang yürüyüşlerine gidemeden Nepal’den ayrıldık.

Strese girmiş haliniz bu mu, olayın üstüne 1 ay daha gezmişsiniz diye düşünmeyin. İlk günler karakol, büyükelçilik, o bu derken koşturmadığımız yer kalmadı, geceleri uyku uyuyamadık. Lak’ın bu dolandırıcılığın bir parçası olup olmadığını, sigortanın ödemediği bizim de zaten ödeyemeyeceğimiz para yüzünden bir zarar görüp görmeyeceğini, bir sürü şey düşündük. Ama Lak daha önce de dediğimiz gibi iyi birisiydi. Trekking firmasıyla görüşene kadar bize helikopterle ilgili herhangi bir yönlendirme yapmadığı gibi görüştükten sonra da asıl baskı ondan gelmemişti, firmadaki adam bastırmıştı. Helikopteri çağıran da o değildi, halbuki okuduğumuz diğer haberlerde hep rehberin helikopteri çağırdığından ve bundan bir komisyon aldığından bahsediliyordu. Yine de dönen dolabı biliyordu ve sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüş olmalıydı ki vedalaşırken alınması adetten olan rehber tipini almak istememişti. Sonrasında ise helikopter firmasıyla hiçbir irtibatı olmamıştı muhtemelen ki bizimle iletişime geçme kanalı olmasına rağmen sadece birkaç kez sağlığımızı sormak için bir kez de ailesiyle Dal Bhat yerken fotoğrafını paylaşmak için bize yazdı, ödenmeyen paradan hiç bahsetmedi.

Bizim bu olaydan çıkardığımızsa tonla ders oldu. En önemlisi kriz anında soğukkanlı düşünebilmek, panik yapmamak ve her şeye atlamamak. Yükseklik hastalığı belirtileri vururken profesyonel olmayan bir insanın paniklemesi doğal ama sonrasında görece stabil bir duruma gelince artık o korku psikolojisinden çıkıp mantıklı kararlar alabilmek gerekir. Yapabileceğimiz en doğru şey o gün dinlenip ertesi gün devam etmek olurdu ama o sırada bu nedense imkansız gibi gelmişti. Hadi o imkansız geldi, geri yürümek bile daha iyi bir karardı. Ama helikopter olasılığı ortaya çıkınca biz de yeterince sorgulamadan, gerçekten helikopterlik kadar acil miyiz demeden angaje olduk. Halbuki bir an mantıklı düşünsek direkt bu işin içinde bir iş var derdik.

İkinci ders: ucuzcu olmamak, ucuza şüpheyle yaklaşmak. Türk parasıyla gezerken ucuza kaçmamayı nasıl başaracağız derseniz buna bir cevabımız yok 🙂 Haberlerde okuduğumuzdan anladığımız bu dolandırıcılığı yapanlar hep bu tip ucuz tur firmalarıymış. Bu turu bu kadar düşük kar marjıyla, en yakın rakibinin yarı fiyatından da ucuza satan firma başka bir yerden ciddi bir para kazanıyor demektir. Yani nasıl “Bir şey bedava ise ürün sensin” denir ya, burada da sigorta firmasına karşı ürün turistler oluyor tam olarak.

Üçüncü ders: gerçekçi olmak, vücudunu dinlemek, gaza gelmemek. Bizim en büyük problemlerimizden birisi çok tezcanlı olmamız ve kolay gaza gelmemiz. İlk yürüyüşümüzü Peru’da yapmıştık, 5 günlük Salkantay rotasıydı. Ondan başka da uzun mesafe yürüyüşü deneyimimiz olmamıştı. 12 günlük bir yüksek irtifa yürüyüşü için full kondisyonda olmadığımız kesindi 🙂 Bu yürüyüşe yeltenmemek değil ama daha ağırdan alan bir plan yapmalıydık. Vücudumuz aslında günlerce sinyal vermişti ama dinlememiştik. Araya dinlenme günleri koymalıydık, rehberimiz turu hızlandırmak istediğinde onay vermemeliydik vs vs.

Manaslu Circuit yapmak isteyenlere öneriler

Bütün gördüklerimiz ve çıkardığımız dersler ışığında Manaslu Circuit rotasını yürümek isteyenler için önerilerimizi aşağıda toparlıyoruz:

1- Manaslu Circuit, diğer popüler rotalara göre çok daha fazla kırsal ve kültürel deneyim yaşayabileceğiniz, birçoğuna göre çok daha el değmemiş bir rota. Geçtiğiniz köyler turistler için yapılmış yerler değil, gerçekten dağ köyleri. Bu açıdan bizce özel bir yeri var. Annapurna ve Everest gibi popüler bölgelerde yürüyüşler yapacaksanız da mutlaka ek olarak Manaslu, Nar Phu ya da Kanchenjunga gibi gerçek Himalaya dağ hayatı görebileceğiniz en az bir yürüyüş daha yapın.

Manaslu'da Tibetli bir kadın dua çarkıyla

2- Manaslu, Mart-Haziran ve Eylül-Kasım arası dönemlerde yürünebiliyor. Geri kalan zamanlarda rota muson yağışlarından veya kar yağışlarından kaynaklı kapalı. Bu arada Mart ve Kasım ayları da mecburi değilse tercih edilmemeli, en az 4 gün çok soğuklarda kalıyorsunuz.

Şu tabloda "Challenging" yazan yürüyüşleri hafife almamanızı öneririz

3- Manaslu tam bir dayanıklılık rotası. Bundan kaynaklı Nepal’deki en zorlu yürüyüşlerden biri olarak sınıflandırılıyor. Rakım olarak kademeli yükseliyorsunuz, dolayısıyla yüksek irtifa şoku daha az yaşıyorsunuz o açıdan ideal. Fakat yürüyüş günleri çok uzun ve patikalar çok zorlu. Hatta patika yok çoğu gün, keçi gibi kayalardan inip çıkıyorsunuz. O nedenle kendinizi ironman gibi hissetmiyorsanız mutlaka kendinize vakit tanıyın, 12 günde bitireceğim diye tutturmayın. Bazı bölümlerde köylerin arası çok açık olduğu için mecburen uzun yürümek zorundasınız ama aralara dinlenme günü koyabilir, daha sık köylerin olduğu bölümlerde yolu parçalara ayırabilirsiniz. Bu arada gerçekten de el değmemiş bu bölgelerde daha fazla zaman geçirmek zaten başlı başına güzel, yarış mantığına girmeyin keyfini çıkarmaya bakın.

Manaslu'da saman taşıyan bir köylü

4- Manaslu bireysel yürüyüşe izin verilmeyen bir bölge, o nedenle rehber zorunlu. Bu arada tek başınıza bir rehberle de yürüyemiyorsunuz rehberle beraber grubun en az 3 kişi olması gerekiyor. Daha önce de dediğimiz gibi biz grup, tur gibi yürüyüşleri hiç sevmiyoruz kendimizi baskı altında hissediyoruz. Burada bağımsız yürüme şansımız olsaydı onu tercih ederdik. Ama olmadığı için nacizane şu tavsiyede bulunacağız: bir trekking firmasıyla değil bağımsız bir rehberle anlaşın. Şehirde hostel, cafe gibi yerlere sorarak bir rehber bulabilirsiniz. Rehberle rotanızı detaylı planlayın, esnekliklere de açık olmasını sağlayın. Böylece hem bir aracı olmadığı için fiyat daha uyguna gelir, hem de kalacağınız yerleri kendiniz seçebilir, istediğiniz zaman plan değiştirebilir başka köyde kalabilir, rotanızı ihtiyaca göre yavaşlatabilir ya da hızlandırabilirsiniz.

Manaslu'da asma köprüden geçen köylüler ve hayvanları

5- Bu öneri sadece Manaslu değil tüm uzun mesafe yürüyüşleri için: çantanızı hafif tutun. Acil durumlar için hafif atıştırmalıklar dışında yiyecek almayın. Öğle ve akşam yemeklerini dışardan yemek biraz daha masrafı arttıracaktır ama öbür türlüsü gerçekten değmez. Manaslu için havlu da almanıza gerek yok aslında, nasolsa duş alamayacaksınız 🙂 İki pantolon, bir şort, iki tişört, mont, polar, eldiven-bere, içlik, uyku tulumları, termos, powerbank ve trekking çubukları, bunlar yeterli. Bir de Manaslu Ana Kampı’na çıkacaksanız buz kramponu. Yükseklik hastalığı için Diazomid, ağrı kesici, ishal ilacı, yara bandı, sargı, Tylol Hot ve boğaz pastili de mutlaka yanınızda bulundurun. Güneş panelini de boşuna taşımışız mesela, sadece 2 gün elektrik yok bu rotada, powerbank yeterli.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>